Doğu insanının hemen her şeyi adalete hamletmek gibi bir eğilimi var. Aslında bu eğilim bir zaaf. Bizzat sorunun ve toplumsal geri kalmışlığın köklerinde bu adalet duygusunun oluşturduğu olumsuz yapı vardır.
Her şeyden önce doğu siyasal düşüncesinde adalet bir sistemdir. Bireyin münferiden hak arayışını destekleyen bir eylem değil, bir sistemin/rejimin devamlılığını sağlayan bir düzenek ve bir rejimdir.
Sasani imparatoru Erdeşir'e kadar uzanan bir düzendir bu. Bu düzen tüm İslam ülkelerine de geçmiştir. Osmanlı klasik dönemi de Adalet Dairesi (Daire-i Adl) denilen bu sisteme dayanan bir siyasal yapıdır.
Adalet Dairesi'nin tanımına bakarsak şunu görürüz: Adalet için devlet, devlet için hukuk, hukuk için padişah, padişah için asker, asker için mal (bütçe) mal için onu üretecek reaya ve reayayı padişaha bağlayacak olan adalet... Döngü tamamlanmıştır.
Görüldüğü gibi Adalet'in bireysel hak arayışı ile ilgisi bulunmamaktadır. Adalet padişahın saltanatının süregitmesi için kurgulanmış bir çark ve bir düzendir. Bu sistemde bireysel haklar o kadar önemli değildir. Şeriatın kestiği parmak acımaz. Sen parmağı kesilen bireye "acıdı mı" diye sormadın tabi. Parmağının acımadığına onun adına toplum veya düzen karar verir. Çünkü adalet sağlanmıştır.
Doğu insanının adaletten anladığı budur.
0 yorum:
Yorum Gönder