28 Ekim 2024 Pazartesi

Ömer Faruk Korkmaz ile Halis Bayancuk’un “Allah nerededir” konulu münazarası hakkında


Ömer Faruk Korkmaz ile Ebu Hanzala olarak tanının Halis Bayancuk Mihenk TV televisyon ekranlarında bir münazara için buluştular. Konu selefilerin ve kelamcıların bakışı ile Allah nerededir sorusunun cevabı idi. Tasavvufçu olarak bilinen Ömer Faruk Korkmaz "Allah göklerdedir" diyen selefilere reddiyede bulununca, selefi olarak bilinen Ebu Hanzala ile aralarında bu münazaraya meydana geldi. Mihenk TV de tasavvuf çizgisine yakın bir çizgide durmasına rağmen programın sunucuları tamamen tarafsız bir moderasyon gerçekleştirdiler. 

Paylaş:

26 Ekim 2024 Cumartesi

Dinlerin kökeni Sümerler mi?

 Deniliyor ki;

Sümer yazıları MÖ 3000-3500 yıllarına kadar tarihleniyor. O zaman  Sümer dini inançları tek tanrılı İbrahim'i dinlere geçmiş. İşte Gılgamış İbrahim'den daha eski. Öyle ise İbrahim'in hikayesi Sümer Dumuzi'den alınmış.

Ancak bu yaklaşım temelde hatalıdır.

Sümer yazılarını içeren kitabeler tarihlendiklerinde şunu görürüz. Sümer yazısı MÖ 3200'den MS 50. yıla kadar kullanılmış. Evet MS 50'ye tarihlenen Sümer kitabeleri de var. Demek ki her Sümer kitabesi çok eski değildir. 

İkinci önemli mesele de şudur. Eski kitabelerin hemen hepsi ticari anlaşmalar ve alışverişle ile ilgili idi. "Şuna şu kadar mal sattım bundan şu kadar mal aldım buna şu kadar borcum var" vs. Yani eski yazıtlar içinde din ve edebiyat konuları yoktur. Antik çağda yazı sadece ticari ilişkiler ve borç ilişkisi için kullanılıyordu. Anadolu'da Kaniş'te ortaya çıkan Asur kitabelerin (MÖ 17 yüzyıl) konusu da aynı şekilde ticari içeriklidir. Aynı durum Kur'an'ı Kerim'de de geçer. Kur'an'ı Kerim'de dini emirlerin ve hatta kutsal sözlerin (ayetlerin) yazılmasına dair hiç bir ifade yokken borcun ve alacak vereceğin muhakkak yazılması gerektiğini emreder. 

Evet tekrar edecek olursak antik çağda dini kutsal metinler ve edebi metinler yazılmaz sözlü olarak aktarılırdı. Fakat borç ve ticaret ilişkileri yazılırdı. Bu Sümer yazıtları için de geçerlidir. 

Gel gelelim üçüncü konuya. 

Sümer yazısı ve dili ile dini ve edebi metinlerin nakşedilmesi II. Asur devleti dönemine denk geliyor. Bu da muhtemelen Tevrat'ın yazılı bir eser olmasından mülhem olarak yapılmıştır. Gılgamış'ı çivi yazısı ve Sümerce ile anlatan Asur kitabeleri MÖ 7. yüzyıla tarihleniyor. Akadlı Büyük Sargon'un (MÖ 23 yüzyıl) ünlü hikayesi 2. Salmanassar (MÖ 8 yüzyıl) döneminde nakşedilmiştir.



Paylaş:

23 Ekim 2024 Çarşamba

Yeni çözüm süreci mi dediniz?

Abdullah Öcalan ile bir çözüm sağlanamaz. Öcalan Çözüm Süreci'nin bittiğinden bu yana 44 aydır neden tecrit altındadır? Çünkü Türkiye süreç içinde Apo'yu kullanamadı. Apo Türkiye'yi kullanmaya başlamıştı. 

Mesela PYD'nin elindeki Kobani IŞİD tarafından işgal edilmeye başladığında Türk devletinin Kobani için harekete geçmesini, aksi takdirde barış sürecinin çökeceğini söylemişti. Ne güzel Türkiye'ye emir veriyor ve "barışı bitiririz" diye de tehdit ve şantaj yapabiliyordu. Bundan sonraki görüşmelerde hem Abdullah Öcalan hem de Salahaddin Demirtaş sürekli el yükselterek baskın olmaya çalıştılar. 2015'te barış bozuldu ve PKK çatışmaları geri geldi.

2015'te PKK'ya bağlı bir gençlik yapılanması bazı illerde özerklik ilan ettiğini açıklamış ve polisin girmesine engel olmak için hendek kazmış ve barikatlar kurmuştu. Bu süreçte hem Öcalan'ın hem de Demirtaş başkanlığındaki HDP'nin rolü çatışmaları tırmandıracak şekilde ilerledi. 

Demirtaş hükümetin çözüm süreci ile ilgili görüşmelerini "AKP'nin kirli pazarlığı" şeklinde tanımlıyor ve Erdoğan'ı hedef alıp "seni asla başkan yapmayacağız" diye kavgacı ve agresif bir siyasetin öncülüğünü yapıyordu. 

Gelinen noktada şurası anlaşılmalıdır ki ne Öcalan ile ne de Demirtaş ile bir çözüm üretilemez. Çözüm süreci ancak agresiflikten ve kavgacılıktan uzak, makul adamlarla gelişebilir. Bu Apo'da da Demirtaş'ta da olmayan bir özelliktir.



Paylaş:

10 Ekim 2024 Perşembe

Arap Baharı Tabutuna Çakılan Son Çivi

Bilindiği gibi Arap baharının beş temel cephesi vardı: 

Tunus: Arap baharı isyanları ilk olarak Tunus'ta başladı. Yasemin devrimi ile halk başarıya ulaştı, diktatör Zeynel Abidin Bin Ali devrildi ve bir halk yönetimi başa geçti. En-Nahda hareketi Tunus'un başat siyasi aktörü haline geldi. Fakat 2021'de Cumhurbaşkanı Kays Said'in bir hukuk darbesi ile karşı devrim başarılı oldu ve tekrar kişi diktatörlüğüne geri dönüldü.

Mısır: 25 Ocak Devrimi 2011'de başarıya ulaştı ve diktatör koltuğunda oturan devlet başkanı Hüsnü Mübarek devrildi. Seçimler yapıldı ve Muhammed Mursi liderliğinde İhvan-ı Müslimin seçimleri kazandı. Ancak 2013'te general Sisi askeri bir darbe ile halk yönetimini devirdi ve yeniden askeri cunta rejimi kuruldu.

Libya: 17 Şubat Devrimi 2011'de diktatör Muammer Kaddafinin devrilmesi ile sonuçlandı. Libya devrimine hem AB ülkeleri hem de ABD aktif destek sağladı. ABD Libyada Kaddafinin devrimcileri bombardıman etmesini önlemek için Kaddafiye karşı uçuşa yasak bölge ilan etti. AB ülkeleri ise devrimcilere hava gücü ile yardım ettiler. Libyada bir halk meclisi ve hükümeti kuruldu. Fakat 11 Eylül 2012 tarihinde Libya halkı Hz. Muhammed karikatürlerinden dolayı yaptıkları protesto gösterilerinde ABD büyükelçisi linç edilerek öldürüldü. Bu olaydan sonra ABD ve AB ülkeleri müslüman Arap halklarına yardım etmeyi ve demokrasi getirmeyi bıraktılar. Böylece Libya Batılı ülkelerin domine ettiği iç savaşta hızla parçalandı.

Suriye: Suriye devrimi geç başladı. Fakat Suriye rejimini diğer ülke rejimlerinden ayıran bir gerçek var. Rejim şiddet sarmalına girince çözülmüyor. Örneğin Mısırda rejim güçlerinin halka karşı şiddet uygulaması bir süre sonra rejimin çözülmesine ve ordunun taraf değiştirmesine sebep oldu. Aynı senaryo Tunusta ve Libyada da oldu. Fakat Suriye'de rejim çözülmüyor. Sadece sivil protestoların sürdüğü ilk 6 ayda 10 bine yakın sivil insan rejim güçlerinin silahlı saldırıları ile öldüğü halde rejimin ve ordunun çözülmesi mümkün görünmüyordu. Bu yüzden muhalefet silahlandı ve iç savaşa döndü. Mayıs 2013'te rejimi ayakta tutmak için Şii grupları devreye girdi. 30 Eylül 2015'te de Rusya Esed lehine müdahil oldu. ABD de bundan 11 gün sonra 10 Ekim 2015'te SDG'yi kurup IŞİD'e operasyon yapmaya başladı. Esed'e karşı değil, onunla savaşan IŞİD'e karşı... Neticede bütün bu yardımları alan Esed devrilmedi ve iç savaş hala devam ediyor.

Yemen: 2011'de Yemen'de 11 Şubat Devrimi 33 yıllık diktatör Abdullah Salih'in devrilmesi ile sonuçlandı. Abdullah Salih solcu/laik ama köken olarak Şii/Zeydi'dir. Onun devrilmesinden sonra bir halk iktidarı kuruldu. 2014'te ise İran destekli Husi grubu ayaklanıp başkent Sanaa'yı ele geçirdi. Husiler şii bir grup olmakla birlikte Zeydiliği terkedip Caferiliğe geçmiş İrancı bir gruptur. 2015'te Suudi Arabistan liderliğinde kurulan bir askeri koalisyon Yemen'e operasyon başlattı ve iç savaş hala devam etse de Husiler iktidarı ellerinde tutmayı başarmıştır.

Bir de Bahreyn var. Bahreyn'deki devrime de İnci devrimi adı verilmiştir. Aslında Bahreyn devrimi Bahreyn'de yaşayan Şii nüfusunun İranın kışkırtması ve ayaklanması ile ortaya çıktı. Suriye devriminin ilk günlerinde İrancılar Bahreyn devrimini Suriye devrimine karşı Şiiliği konsolide etmek için kullandılar. Fakat Suudi Arabistan'ın askeri müdahalesi sonrası Bahreyn devrimi olumsuz sonuçlandı.

***

Genel değerlendirme;

Arap baharı Tunus'ta (Aralık 2010) başlamış olup yine Tunus'ta cumhurbaşkanı Kays Said'in gerici darbesi (Temmuz 2021) ile son buldu. Geçtiğimiz Pazar (6 Eylül 2024) Tunus'ta cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Tüm muhalifleri ve rakiplerini tutuklayarak ve hapsederek baskı uygulayan cumhurbaşkanı Kays Said %90+ oy alarak kendi diktatörlüğünü perçinlemiş ve böylece Arap baharının tabutuna son çivi çakılmıştır.

Arap baharı Arap rejimlerin sebep olduğu insan hakları ihlalleri, kötü yönetim, adaletsiz ekonomik dağılım, yaygın yolsuzluk vb. gibi olumsuz şartlara karşı Arap halklarının bir tepkisi olarak meydana geldi. Sosyal medyada organize olan Arap gençler demokratik toplumlarda olduğu gibi insanca yaşamak istiyor. İsyanlar Arap dünyasındaki farklı ülkelere sıçradı. Tunus, Mısır, Libya ve Yemen'de başarıya ulaştı. Fakat hem yerel diktatörlerin hem de emperyalizmin dokunuşuyla başarıya ulaşmış tüm bu devrimler birer karşı devrim ile bastırıldı. Başarıya ulaşamayanlar da zaten emperyalizmin ve yerel diktatörlerin engellemelerinin sonucu olarak başarıya ulaşamamıştır. Arap devrimlerine kimse sahip çıkmamış, bilakis herkes karşı çıkmıştır. Bölgede Türkiye ve Katar dışında hiç kimse de Arap devrimlerini desteklememiştir. Bunların desteği de malesef iç ve dış baskılar nedeniyle sınırlı olmuştur.

Sizce ABD ve Avrupa ülkeleri Mısır halk devrimini mi destekledi, yoksa Mısır karşı-devrimi olan askeri darbeyi mi? ABD Rabia meydanı devrimini değil, Sisi'yi destekledi. Hala da Sisi'ye her sene finans ve askeri yardımda bulunuyor. Haberleri aratın görürsünüz.

Arap baharına karşı çıkanların başında da Suudi Arabistan geliyor. Suud devrimlerin ters yüz edilmesi için bütün kaynaklarını seferber etti. Suud basını ve aydınları hala Arap baharını karalayan yazılar yazıyorlar. İnanmıyorsanız Al-Awsat Türkçe sitesine bakın. 2011'de Tunus'ta devrilen diktatör Zeynel Abidin bin Ali soluğu Suudi Arabistan'da aldı. Suudi Arabistan Bahreyn'de devrime askeri müdahale ile son verdi. Yemen'e de aynı saikle askeri operasyon yaptı. Libya'da seçilmiş hükümete karşı General Hafter'in yanında yer aldı. Mısır'da darbe yapan general Sisi'yi, Tunus'ta da yayınladığı kararnamelerle anayasal düzeni, anayasa mahkemesini, meclisi ve hükümeti lağveden cumhurbaşkanı Kays Said'i ciddi bir şekilde fonladı. Kays Said'i ABD ve başta Fransa olmak üzere AB ülkeleri de destekliyor. Suudi Arabistan Suriye devriminde de samimiyetsiz davrandı.

İran olayın sadece mezhebi boyutunda kaldı. Sadece Şii devrimleri ve karşı devrimleri destekledi. Hamas hariç şii olmayan hiçbir hareketi desteklemedi. Hamas'ı destekledi çünkü Hamas da Gazze'de İran'a bağlı bir grup olan İslami cihad hareketinin teşkilatlanmasına izin verdi. Yani İran'ın bu sayede Gazze'de bir yatırımı oldu: İslami Cihad. Bunun dışında İran örneğin Tunus'ta en-Nahda'yı ve Mısır'da İhvan-ı Müslimin'i desteklememiştir. Tunus'ta hukuk darbesi yapan Kays Said Reisi'nin ölümünde İran'ı ziyaret etmiş ve iki ülke arasında vize muafiyeti sağlanmıştır. İran bunları İran devrimine sıcak bakan Raşid el-Gannuşi'nin partisi olan en-Nahda iktidarında yapmamıştır.

Bir çok kişi Arap baharının proje olduğunu iddia eder. Aslında proje olan Arap baharındaki devrimlerin gerici karşı devrimlerle bastırılmasıdır.



Paylaş:

Blog Arşivi

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *