29 Eylül 2024 Pazar

Şiiler yaparsa mezhepçilik olmaz (!), Sünniler yaparsa mezhepçilik olur

 90'lı yıllarda Ahmet Ağırakça yönetiminde Değişim Dergisi çıkarılırken benim de küçük bir reklam ajansım vardı. Bir dönem derginin dizgi, mizanpaj ve kapağını yapıyordum. 

Bir gün Ahmet hoca derginin kapağına "Elhamdulillah biz de Sünniyiz" mealinde bir manşet attı. Tabi çok tepki aldı ve mezhepçilik yapmakla suçlandı. Hoca da şöyle savundu kendini: 

"Yahu işte filan Şii/İrancı dergilerin hemen her sayısında Şiilikleri ile övünüyorlar, onlar mezhepçi olmuyorlar da biz kendi mezhebimizi severken niye mezhepçi oluyoruz?" 

İşin nirengi noktası burası.

İrancılık ve hattı imam öğretisinin ünlü ideologlarından Kelim Sıddıki İslam Devriminin Aşamaları isimli kitabında Sünni imamların referanslarını kullanan İhvan düşünürlerini ve Hasan El-Benna'yı "mezhepçiliği aşamamakla" eleştirirken, kitaplarında mezhepçiliğin ve Şiiciliğin mebzul derecede yer aldığı Ali Şeriati, Mutahhari, İmam Humeyni, Hamaney vd. için tek bir laf etmez. Aynı eleştiriler Atasoy Müftüoğlu de geçerli.

Şiiler mezhepçi bir hareket yaparsa bu mezhepçi olarak algılanmıyor ama Sünniler yaparsa bu mezhepçiliktir, tefrikadır, dini bölmedir, falandır filandır. Mesela Şiiler Alevi/Nusayri kökenli Beşşar Esad'ı Sünni halka karşı savundukları zaman bu mezhepçi bir yaklaşım değildi. Dünyanın dört bir yanından Şii milisleri gelip Suriye'de Sünni halkına karşı savaştı. Bu mezhepçilik değildir (!) ama Suriyelilerin İdliplilerin kendilerine ölüm kusan Nasrullah'tan nefret etmeleri mezhepçiliktir (!). 

Şimdi kritik soru şu: Örneğin ABD el-Kaide veya başka bir Sünni örgütün elemanlarını öldürdüğü zaman buna üzülen, "yahu şimdilik mezhep ayrılığını bir kenara bırakalım" diyen bir Şii var mıdır? Mesela Eymen Zevahiri son derece makul bir adamdı. ABD onu füze ile vurup öldürürken arkasından rahmet okuyan bir Şii veya İrancı olmuş mudur?



Paylaş:

28 Eylül 2024 Cumartesi

İsrail'in Nasrallah suikasti

İsrail'in dünkü Beyrut saldırında Nasrullah'ın öldürüldüğü açıklandı. Suriye'de Müslümanlara karşı suç dosyası oldukça kabarıktı, Allah günahlarını affetsin. "Biz destek vermeseydik Esed bir gün yerinde duramazdı" demişti. 

İsrail/ABD Hizbullah'a karşı ciddi bir zafer kazandı. Bu son operasyon ile üst düzey yönetim kadrosundakilerinin tamamını öldürmüş oldu. İran/Şia bunun için İsrail'den intikam almak isteyebilirler ama bir direniş zeminleri yok. İran'ın İsrail'i doğrudan veya dolaylı hedef alması onun hakimiyet alanı kazandığı bölgelerden de çıkarılması ile sonuçlanabilir. Muhtemelen bunun ilk ayağı olarak Hizbullah'ı Lübnan'dan tamamen tasfiye edecekler. Suriye'den ciddi bir direniş beklemiyorum, olsa bile Esed bunun bir parçası olmayacak. 

Bugünkü tablo büyük oranda Nasrullah'ın eseridir. Çünkü 2006 savaşından hemen sonra hedefini İsrail'den Sünnilere çevirmişti. 2007-2008'de ABD karşıtı Sünni grupları hedef aldığı konuşmalarını unutmadım. Hatta onunla ilgili eleştiri yazılarım da internette duruyordur. Daha sonra Suriye devrimi geldi ve Nasrullah gücünün tümünü Sünnilere (kendi deyimi ile tekfircilere) karşı kullandı.

Güney Lübnan'da İsrail'e karşı bir denge oluşturduklarını düşünüyorlardı. Düşük yoğunluklu roket saldırısı, bir iki asker rehine ele geçirip asimetrik rehine takası yapmak mutat hale gelmişti. Böylece tüm gücünü Sünni dünyaya yöneltebildi. Hem Suriye hem Lübnan Hizbullah'ın pençesindeydi. Ancak Sünnilerle savaş daha rafine yöntemleri terk etmelerini ve daha kaba mücadele yöntemlerini benimsemelerine sebep oldu. Bombalamak, top atışına tutmak yeterli. Derin bir istihbarat gerekmiyor. Bütün bu yıllar boyunca İsrail/ABD'ye karşı gardını düşürdü. İçine ne kadar ajan sızdığını Allah bilir. İran da öyle.  Son 10-15 yıldır Suriye'de Sünnilere karşı yürüttüğü savaş açık bir şekilde Hizbullah'ı geriletti. Şimdi İsrail/ABD bunları keklik gibi avlıyor, kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyor.

İdlip'de Suriye'de insanlar bu saldırıları kutluyormuş. Ben buna sevinemem. Ama buna sevinenlerin de yeterince haklı gerekçeleri olduğu için onları yargılayamam. Umarım bu, Müslümanlar için bir ders olur diyeceğim ama olmayacağını da biliyorum. Çünkü herkes kaldığı yerden devam edecektir.

Bir kez daha Nasrullah'a ve ölenlere Allahtan rahmet, Lübnan halkına da başsağlığı dilerim.



Paylaş:

27 Eylül 2024 Cuma

Fesli Kadir, Buhari ve cinler, DAEŞ ve ABD/İsrail/İngiltere

Facebook'ta değerli bir arkadaşımız Fesli Kadir (Mısıroğlu) Buhari'nin hadisleri cinlere teyit ettirdiğini söylediği sözünü aktarıyor ve bu da DAEŞ gibi tahrif edilmiş hadislere dayandırılan bir ABD/İsrail/İngiltere projesi değil mi? diye soruyor. 

Sayfasında yazdığım cevabı bloguma da aktarayım ki belki istifade eden olur. Yukarıdaki sorudan çıkan soruları tek tek ele alacak olursa bu konudaki görüşlerim şöyledir:

1) Fesli Kadir'in Buhari'nin hadisleri cinlere teyit ettirdiği iddiası.

Kadir Mısıroğlu'nun bu iddiasını bilmiyorum ve teyit etmeden yargıda bulunamam. Fakat şurası var ki Fesli abimiz bu tür iddialarda bulunabilir. Aslında bu Fesli Kadir'e özgü bir düşünce biçimi değil. Bizim dünyamızda bu şekilde ifade eden çok insan var. Çünkü bu düşünce biçimi geleneksel İslami metodolojiye dayanmadığı gibi modern İslamcı düşünce metodolojisine de hiçbir şekilde uymaz. Yani bu düşüncenin İslami bakımdan bir değeri yoktur. Cinler görse teyit etse ne olacak ki? Kuran'a göre cinler insanlar gibi mükellef bir topluluktur ve yalan söyleyebilirler. Ayrıca Kuran cinlerin gaybı bilmedikleri halde bunu bildiklerini iddia etmeleri konusunda onları yalanlar. 

Diğer yandan Kadir Mısıroğlu'nun söylediği iddia edilen bu sözde bir hadis durumu da yoktur. Yani kaynağı bu şekilde gelen bir hadis mevcut değildir. Böyle gelen sözler olsa da İslam ve hadis alimlerinin buna itibar etmeleri söz konusu değildir. Buhari'nin hayatını okuyun. Kendisi Türk asıllı büyük bir İslam alimi ve düşünürüdür. Hadisleri aktarma konusunda döneminde varolan yöntemleri sentezleyip kendisi de bunu geliştirerek ciddi bir metodoloji ortaya koymuştur. Buhari hadisleri toplarken cinler gibi metafizik unsurlara değil, sözün hangi zincirden aktarıldığını araştırmış, zincirde geçen tüm kişilerin yaşamlarını incelemiş ve bunları kayda almıştır. 

Sonuç olarak bu söz üzerinden hadisleri ve hadis metodolojisini hedef almak hem doğru değildir hem de haksızlıktır.

2) Fesli Kadir ABD/İsrail/İngiltere projesi mi?

Fesli Kadir tabi ki bir ABD/İsrail/İngiltere projesi değildir. Bilhassa Osmanlı döneminde onun prototipine uyan birçok insan var. O kadar hurafeci bir kesim var ki, Kadir abi tipik olarak bunlardan biridir sadece. Diğer yandan Kadir'in ABD/İsrail/İngiltere'i kötüleyen birçok ifadesi ve eseri vardır. Ciddi bir Yahudi düşmanıdır. Filistin ve Siyonizm konusunda da birçok doğru tespiti vardır. 

3) DAEŞ bir ABD/İsrail/İngiltere projesi mi? 

İnsanlar hoşlarına gitmeyen kişileri veya örgütleri hemen baş düşmanlarına izafe ederler. "Kadir saçmalıyordur o zaman onu ABD/İsrail/İngiltere projelendirmiştir". Kılıçdaroğlu'na kızanlara göre "o zaten Fetöcüdür". Atatürkü sevmeyenlere göre de "o bir İngiliz ajanıdır". Kemalistlere göre de "Şeyh Sait İngiliz ajanıdır". Çoğu kişiye göre de "DAEŞ'i Kaideyi zaten ABD kurdu". Ee 11 Eylül'ü de ABD yaptı, liste uzar gider...

Ama yok öyle bir şey, bunların hepsi safsata. 

Dünya çok büyük bir pazar ve pazarda envai çeşit güçler ve düzenler var. Herşeyi pazarın iki tröstü arasında paylaşmak tam bir saçmalık. Onlar tanrı değiller ve herşeyi de onlar yaratmıyor. Bazılarını maniple edebilir ve kullanabilir ama onların herkesi ve her kurumu kurguladıklarını düşünmek şirk gibi bir şeydir. Tanrı mı bunlar? Şehri ne kadar mükemmel tasarlarsan tasarla, şehrin altındaki fareleri tasarlayamazsın. Onları öldürebilirsin ama tasarlayamazsın, kimse tasarlayamaz. Burada fare benzetmesinden bir mana çıkarılmasın. Hayır, en küçük aktörlerin bile kendi iradeleri ve hesapları vardır. 

4) DAEŞ hadislere dayanan bir örgüt mü?

El-Kaide DAEŞ veya Taliban ve bunların Suriye'deki Tahrişşam (HTŞ) ve en-Nusra gibi versiyonları ve Afrika'daki birçok türevleri birbirine benzeyen yapılardır. Bunlar Kuran'ı, Sünnet'i (hadisleri), Selefi Salihini ve eski ulema içtihatlarını esas alırlar. Bunlara hadisçi demek de doğru değildir. Kitaplarında ve vaazlarında kullandıkları ayetler daha fazladır. Ama en çok eski ulema yorumlarını kullanırlar.

Keşke hadisçi olsalar

Bakın Hz. Ali Nehrevan'a gelince Haricilerle karşılaşıyor. Onlarla görüşmesi için elçi olarak Abdullah İbn Abbas'ı gönderir ve ona şöyle der: Onlarla tartışırken Kuran değil Hadis referanslarını kullan. Çünkü Kuran daha mücmel beyanlar içerir. Bu yüzden ayetlerin sağa sola bükülmeleri daha kolaydır. Halbuki hadisler zaten Kuran ayetlerini açıklamak içindir. 

5) DAEŞ nasıl kuruldu?

DAEŞ'i ABD/İsrail/İngiltere kurdu demek ciddi bir indirgeme ve basite alma olayıdır. Evet kuruluşunda ABD'nin rolü var. Ama olumsuz yönde. Tıpkı içinden çıktığı El-Kaide gibi DAEŞ de ABD nefretinden doğan bir hareketti. 

Peki DAEŞ nerede, ne zaman ve nasıl kuruldu?

DAEŞ 2013'te ilk olarak Irak'ta ortaya çıktı ve resmi olarak 2014'de kuruldu. Fakat DAEŞ'in kökleri son on yıl içinde Irak'taki ABD işgaline karşı direniş gruplarına dayanıyordu. ABD Irak'ı işgal edince merkezi otorite parçalandı Kürtler ve Şiiler ABD ile işbirliği yaparken Sünni Araplar dışlandı. ABD, Kürtler ve Şiiler Saddam döneminin faturasını Sünni Araplar'a kesiyordu. ABD ve Şii grupların Irak'ın Sünni kesiminde sebep olduğu ihlaller çok fazla idi. Kaçırmalar öldürmeler yargısız infazlar toplu cinayetler, toplu tecavüzler... En azından Ebu Garip hapishanesi skandalını hatırlarsınız. 

Bu yüzden 2003'ten sonra El-Kaide Sünni şehirlerde hızla gelişti. ABD ve Şiilerle sıcak temas buradaki el-Kaide kolunu daha da agresifleştirdi ve El-Kaide'den kopmasına sebep oldu. İlk zamanlar başında Zerkavi adında bir adam vardı ve kameraların önünde kafa kesiyordu. 2006'da ABD tarafından öldürüldü. İşte bu ekip Irak'ta yaşananlardan sonra ve özellikle Arap baharında Suriye'de Sünni kesimin ezilmesi üzerine yükselişe geçti. Yaklaşık bir yıl içinde Irak'ın ve Suriye'nin üçte ikisini ele geçirdi. Fakat ilginçtir hem Irak'ta hem de Suriye'de DAEŞ'ın yükselişi önlenemediği için ABD müdahale etmek zorunda kaldı. Önce DAEŞ'e karşı Irak'ta ABD Kürt ve Şii gruplarından oluşan bir koalisyon kuruldu. ABD mütemadiyen bombalıyor, Şii ve Kürtler de karada savaşıyordu ve bu şekilde DAEŞ Irak'tan çıkarıldı. Sonra ABD bu planı Suriye'de tekrarladı. Çünkü Suriye'de Rusya/Esed/İran/Şii blokuna rağmen çıkarılamıyordu. Yine ABD yoğun bombardımanı ve Kürtlerden kurduğu SDG ile ve diğer taraftan Esed/Rusya/İran/Şii blokunun saldırısı ile Suriye'den tasfiye edilebildi. 

Fakat izlediğimiz haberlere göre DAEŞ Suriye'de yine ortaya çıkmış. Özellikle Gazze saldırısından sonra küresel cihatçılar yeniden güç kazanıyor. 

Şimdi DAEŞ'in başlangıçta beslendiği iki motivasyon vardı. ABD/Batı düşmanlığı. Bu nefret had safhada idi. İntikam olsun diye yakaladıkları batılı turistleri kameraların önünde infaz ediyorlardı. İkinci nefret motivasyonları da Şiilere karşıydı. Ama bu da tek taraflı değil, çünkü Şiilerde de Sünnilere karşı böyle bir nefret vardı ve halen de var. Birinin mezhepçiliği ötekinin mezhepçiliğini besledi. Ancak burada İslami açıdan baktığımızda bir paradoks görürüz. Nefrete dayalı bir cihat olamaz. Çünkü cihat nefreti tatmin etmek veya intikam almak için yapılmaz, adaleti tesis etmek için yapılır. Bu da düşmanın hakkını hukukunu koruyabildiğin oranda sağlanabilir. Dostlara merhamet ve bağışlayıcılık vardır. Adalet ise düşmanın için vardır. Düşmanına karşı adil olamayan bir hareket eninde sonunda çirkinleşir ve zalimleşir. IŞİD'in sonu böyle oldu. Bu nefret dalgası onları sardı. Hatta kendilerinden olanlara da aynısını yapmaya başladılar. Bu söylediklerim kısmen El-Kaide için de geçerli. Fakat el-Kaidenin başında Eymen Zevahiri adında bir adam vardı. Daha makul mutedil bir adam olduğu için Kaide'nin İşidleşmesini nispeten önleyebildi. 


6) Hadis tahrifatını ABD/İsrail/İngiltere mi yapıyor?


Tabi ki hayır. ABD/İsrail/İngiltere Müslümanlığın tahrifatından bile nefret eder :)

Çünkü onlara göre zaten dinin kendisi de tahriftir/muharreftir. Kuranın da çalıntı ve pespaye olduğunu düşünen bir anlayış Kuran'ı hangi tahrifle değiştirmeye çalışacak ki? Ona göre o Kuran zaten en büyük palavradır. Dolayısı ile onlar bizim tahrif dediğim şeyi de bizim doğru dediğimiz şeyden o kadar iyi ayıramazlar. 

Bizim ise bugün daha büyük sorunlarımız var. İçimizde kendini modern sanan cahil bir kesim var ve bunlar dinin kaynaklarını kafalarına göre (Kuran "heva"larına göre diyor) düzenliyorlar: "O hadis rivayet, O sahabe (mesela Ebu Hureyre) yalancı, o alim (mesela Buhari) uydurmuş, o Mevlana sapık, o tefsir hurafe, o görüş atalar dini, o namaz kuranda yok, o başörtüsü uydurma ..."

Ee 1400 yıldır herkes yanlış biliyordu da doğrusunu sana Allah mı indirdi. Bu kesim son derece yobaz bir kesim ve yobazlıkta emin ol Kadir abiye beş çeker :)

Artık şunu anlamamız lazım. Hadis olmadan din olmaz. Bu şuna benziyor. Ben anayasa dışında hiçbir kanunu tanımam denilebilir mi? Bütün kodeksi reddediyor adam. Sadece anayasaya dayanarak tüm kanunlar tüm yönetmelikler reddedilerek bir devlet yönetilebilir mi? Ya bırak kanunu reddetmeyi, yeri geliyor birinci derece mahkemesinin bir içtihadı bile hukuk sistemi için çok değerli hale gelebiliyor. Hakim/mahkeme de kimmiş, ben anayasada yazmayan bir şeyi tanımam diyen birine ne dersin? 

Onun için aklı başında bir kişi bu topa hiç girmemesi lazım. Bakın hadislerde çok büyük hikmetler var. Cevher değerinde binlerce hadis var ve inanılmaz hikmetler barındırıyor. Lütfen güzel bir hadis kitabı bulup okuyun. Mesela İz Yayıncılıktan çıkan 3 ciltlik Rüdani 14 hadis kitabından derlenmiş güzel bir çalışmadır.



Paylaş:

24 Eylül 2024 Salı

Esed "genel af" (!) ilan etmiş

Esed 2024'ten önce işlenen suçlar için yeni bir genel af çıkarmış. Aftan faydalanmak için yurtiçinde olanların 3, yurtdışında olanların da 4 ay içinde teslim olması gerekir. 

Tabi ki bu af şu anda Esed hapishanelerinde olanları kapsamıyor. Mademki af çıkarmak istiyor önce hapishanede tuttuğun insanlara bu affı uygulaması gerekmiyor mu?

Esed 2011'den 2023'e kadar 22 kez "af kararnamesi" yayınladı. Tüm bu "genel af" kararları boyunca daha önce keyfi olarak tutuklanmış 7351 kişiyi serbest bıraktı. Bu oran Suriye rejiminin 13 yıl boyunca toplam tutuklu ve kayıp sayısının %5'inin altındadır.

Esed rejiminin hapishanelerinde hala 135,253 tutuklu kişi bulunmaktadır. Ayrıca rejimin keyfi gözaltı ve zorla kaybetme operasyonlarına ara vermediği de unutulmamalıdır. 

Esed'in çıkardığı bu sayısız "genel aflar"dan, rejimin hapishanelerinde bulunan 3,696 çocuk tutuklu ve yüzbinlerce siyasi tutuklu da yararlanamadı.

Kaynak: Veriler "10'lar Medya"dan alındı



Paylaş:

Blog Arşivi

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *