10 Aralık 2014 Çarşamba

Bulut Atlası (Cloud Atlas 2012) filmi hakkında

Bulut Atlası (Cloud Atlas 2012) filmini izledim. 

Filmin yapımcıları Matrix ve V for Vendetta gibi kült filmlerin yapımcıları Wachowski kardeşler imiş. Namıssız herifler filmde eşcinsellik de eklemeselerdi iyi olurdu. 😊

Paylaş:

28 Kasım 2014 Cuma

Amaç fıtrata dönmek mi

Soru: Fıtrat meselesinde çocuklar üzerinden gidelim istersen çocuk wc ye gider bir bakarsın şarkı söyler bir bakarsın ilahi okur bir bakarsın kurandan ezberlediği ayeti okur çocuğa yapma günah dersin ama aynı zamanda çocuklar günahsızdır islam fıtratındadır dersin, bu konuda tartışmayı açmanı rica ederim?

Cevap: Bu zor bir soru, çünkü konunun anlaşılması için bir çok açıdan incelenmeyi hakkediyor. Kısaca cevaplamaya çalışayım:

Hz. Peygamber (sa)'in bir hadisi şeriflerinde "İnsanlar İslam fıtratı üzerine doğarlar, anneleri babaları onları yahudileştirir, hristiyanlaştırır" buyurduğu bildirilmiştir. Bu hadise göre, İslam ve fıtratın aynı şey olduğu, aslında bir çocuğun zaten İslam üzere doğduğu fakat anne ve babasının onu bozduğu sonucu çıkabilir.

Ancak mesele bu kadar kolay değildir. İslam, insan fıtratını temel almakla birlikte; fıtratın ta kendisi değildir. Çünkü fıtrat aslında nötrdür. İnsan fıtratı iyiliği de kötülüğü de barındırır. Nitekim ayette şöyle der: "Andolsun nefse ve onu varedene, ona isyanını ve itaatını ilham etmiştir. Onu arındıran yaşamıştır. Onu gömen ise helak olmuştur." Demek ki nefsi kendi hevasına gömmek kurtuluş getiremez. Nefis yaratıldığı hal üzere olduğu gibi bırakılamaz. Onun terbiye edilmesi gerekir.

Yine başka bir örneğe dönelim. Allah insanı varedeceğini söylediğinde melekler onun fıtratına itiraz etmişlerdir. Kan dökücülük fıtratın bir gereğidir. Allah buna karşılık "Adem'in Nübüvvetini" önerir. Çünkü Adem'den "fe enbe'e" yani isimleri haber verdi aslında "Nübüvvet etti" anlamında kullanılmıştır. Bu yüzden nübüvvet yoksa insan fıtratı eksik ve hatalıdır.

Kuşkusuz insan nefsi, onun fıtratı, yani yaratıldığı hal, iyiliği barındırdığı gibi kötülüğü de barındırır. Bunu şöyle yorumlayabiliriz: İnsanın iyiliği eymen (sağından, önünden, içinden, vicdanından, sağduyudan) kötülüğü de solundan (yusar (sol), şimal (kuzey) yada verae zahrihi/arkasından) gelir. Yani iyilik içinden gelir, kötülük ise dışından sana şeytan tarafından ilka edilir. Ne var ki fıtratın, şeytanın ilkasına karşı bir koruması yoktur. Bu yüzden nübüvvete ve şeriata ve nefis tezkiyesine ihtiyaç vardır.

İslam insandan "insan" olmasını değil, "erdemli insan" olmasını ister. Hadisi şerifte: Ben ancak ahlakın yüceliklerini tamamlamak için gönderildim" duyurulmuştur. Amaç insanı fıtratına döndürmek değil, onu daha da yukarı çıkarmaktır.

Paylaş:

24 Kasım 2014 Pazartesi

Doğuranlar ve doğurtanlar

Sokrates der ki, ebeler artık doğum yapmayan kadınlardır. Hatta gerçek ebeler, hiç doğum yapmayanlardır diye üsteler. Sokrates bu metaforu kendi şahsında bir fikir olmadığını göstermek için kullanır. Çünkü Sokrates başkalarının fikirlerini deşerek onların içinden doğru ve yararlı olanları çıkartır. Yani kendisi başkalarının fikirlerinin ebesidir.

Benzer bir uslamlamayı Otto Gross isimli bir Psikanalist Freud için kullanır. "Freud'un cinsellik teorisi, aslında onun cinsellik işlevinin bitmiş olmasından kaynaklanır" der. Haydar Dümen için de aynı şey söylenir. Aynı şekilde çocuklar ve gençler utangaçtır, ama işlevleri bitmiş yaşlı kadınlar ve erkekler terbiyesiz bir dil kullanmaktan çekinmezler. 🙂

Bir şeyin bayrağını taşımak, aslında o şeyi yaşamaktan vazgeçmek anlamına gelir. Artık mum gibisindir. Mum dibine ışık vermez. Başkaları adına kavga ederken, kendi hakkından olursun. Dikkat edin bütün feminist kadınlar, aslında feminen (dişi) olmaktan vazgeçmiş olanlardır. Artık bir dişilik işlevi yok, çekiciliği de. O artık erkek gibi olmak onunla mücadele etmek istiyor. Ama bir erkeğe aşık genç bir kız için feminizm, kadın hakları kavgası vs. ne ifade edebilir ki? 🙂

 

Paylaş:

Cesur Jaguar

 Kedigiller içinde dört tanesinin kükreme yeteneği var: Aslan, kaplan, jaguar ve pars (leopar)... Diğerleri sadece miyavlar. 🙂 

Jaguar aslan ve kaplandan sonraki en büyük kedidir. Leopara benzer ama leopardan biraz daha büyüktür. Amerikan kıtasında yaşadığı söylenir.

Bütün kedi-giller muhteşemdir ama bence Jaguar gibisi yoktur. Jaguar güç, cesaret ve çevikliğin mükemmel bir uyumudur. Jaguar göle dereye dalıp oradaki büyük anakondayı, büyük timsahı avlayabilen tek kedidir. Aslan ve kaplan bile bu kadarını yapamaz.

Jaguarın isminin etimolojisi ile ilgili olarak Vikipedia'ya bakabilirsiniz. Portezikce ve İspanyolca'dan geldiği şeklinde etimolojik önerilerde bulunulmuştur. Fakat benim alternatif bir açıklamam var.

Arapçada Jaguar'a, Yağur adı verilir. Yağur akın/baskın yapan, korkusuzca dalan/saldıran anlamına gelir ki bu tam olarak Jaguarın niteliğini açıklayan bir kelimedir. Yine Cesur kelimesinden geldiği söylenmiştir bu da hayvanın cesaretini gösterir.


 

Paylaş:

21 Ekim 2014 Salı

Linux'ta Shellshock açığı

Linux, BSD ve Mac OS X sunucu bilgisayarlarında Shellshock adı verilen ve yeni bir Bash açığı bulundu. Bu açığa karşı sistemleri son sürümlerine güncellemek gerekir.
Linux Centos üzerinden
yum update -y
komutu ile sistemdeki tüm bileşenleri kolayca update etmek mümkün.
Sisteminizi update ettikten sonra açığın hala geçerli olup olmadığını anlamak için aşağıdaki komutu verin.
env 'VAR=() { :;}; echo Bash savunmasiz!' 'FUNCTION()=() { :;}; echo Bash savunmasiz!' bash -c "echo Bash guvenli"
Paylaş:

17 Ekim 2014 Cuma

Bir Ateistin İntiharı Üzerine


Bir ateist olan Mehmet Pişkin'in intihar videosunu nihayet dinledim. Bir ateist bile hayata tutunur, ama o yaşam gayesinin farkındalığına varmış. Bu yüzden tutunmayı bırakmış.

Kendine soruyor: "Ben 35 yıl yaşadım, bir o kadar daha yaşasam ne olacak, ne değişecek?" Bunu kendine sormaya başladığında egon dağılır. Farkındalık egoyu öldürür ve ego ölünce hayatın bir anlamı kalmaz.

Mehmet Pişkin yaşamının muhasebesini yaptığında gördüğü şey, ne kadar dolu dolu yaşadığı, ne kadar eğlendiği, arkadaşları filan... Neden yaptığın işler, başardığın şeyler değil? Bir depresyona, bir hastalığa, bir yıkıma karşı savaşmak bile bir insanın başarma duygusunu kamçılayabilir.

Demek istiyor ki; yeniden toparlasam ne değişecek, "belki biraz daha partilerdik, belki biraz daha eğlence"... Hayatın anlamı parti ve eğlence ise sonunun intihar olması kaçınılmaz. Ve o da altın vuruşunu yaptı.

Ölümünü herkesin katılabileceği izleyebileceği bir şölene dönüştürmek istedi. Hatta İngilizcesini bile söyledi. Kendisini izleyecek tanımadığı milyonlarca insana hatta yabancılara "sizleri seviyorum" diye mesaj gönderdi. Ta ki onu ansınlar, kalplerinde yaşatsınlar. Ah Mehmet kardeşimiz, insanoğlu ne kadar unutkandır bir bilsen. Seni milyonlarca insan konuşacak bu doğru, ama üç gün sonra bütün insanlar seni unutacak. Belki geriye bir veya iki yakının seni daha uzun bir süre acıyla hatırlayacak.

Mehmet Pişkin'in en büyük sorunu yalnızlık idi. Bakın videosunda hep arkadaşlarından, dostlarından bahsediyor. Eksik olduğu şeyler bunlar. Ve son darbeyi de bir arkadaşının onu terketmesi ile yedi. Mehmet Pişkin hayatı boyunca hep mutlu, şen ve şakrak maskesi ile yaşamış. Şimdi yalnızsın ve kendine karşı yalnızken, mutluluk maskesi takamazsın.

Beni gömmeyin, mezara girmek istemiyorum diyor. Çünkü mezar yalnızlığın; gömülmek terkedilmenin en keskin halidir.

Beni kadavra yapın diyor mesela; çünkü hala insanların ona yakın olmasını, ona dokunmalarını, çocukların iskeleti ile oynamasını istiyor. Ve hiç olmazsa balıklar bedenimi yiyebilir, ama gömülmek, hapsedilmek onun için katlanılamaz.

Şimdi herkes kendine sormalı, ibret almak isteyenler için ibret alınabilecek kadar uzun yaşamadım mı? Bu da geride kalanlara ibret olsun.

Paylaş:

11 Ekim 2014 Cumartesi

Korsanlar ve İmparatorlar

Aziz Augustine Büyük İskender'in esir aldığı bir korsanın hikayesini anlatır.

İskender korsana "Hangi cesaretle denizlerde saldırganlık yapabildin?" diye sorar.

Korsan "Sen hangi cesaretle tüm dünyaya saldırabildin?" diye cevaplar. Ve konuşmasını şöyle sürdürür: "Ben sadece çok küçük bir gemiye sahip olduğum için korsan diye adlandırılıyorum sense aynı şeyi çok büyük bir donanmayla yaptığın için imparator olarak adlandırılıyorsun."
Paylaş:

1 Ekim 2014 Çarşamba

NEDEN diye sorma, NASIL diye sor!


"Neden" diye sorma!
"Nasıl" diye sor!

Bak, "neden" diye ilk soran Şeytandır?
Adem'e ve Havva'ya yaklaşır ve onlara sorar:
Bilin bakalım Rabbiniz sizi bu ağaçtan NEDEN menetti?

Neden diye sorma, çünkü nefis her zaman bir "neden" bulur. Halbuki Hak Teala'nın yaptığı işlerin bir nedeni/sebebi yoktur. Eğer bir nedeni varsa bile tıpkı zatının bilinmezliği gibi bu neden de bilinemez. Gerçek neden ya yoktur, yada bilinemez. Şu halde sorana saçma gerekçeler sunulacaktır? Yine Şeytan'ın Adem'e verdiği gerekçeler, nedenler saçma idi. Birincisi Rabbiniz ölümsüz olmamanız için sizi bu ağaçtan menetti dedi. Halbuki Adem ve Havva cennette zaten ölümsüzdü. Onları bekleyen bir ölüm yoktu. İkincisi Birer melek olmamanız için dedi. Halbuki bütün melekler onlara secde etmişlerdi. Onlar bütün meleklerden daha üstündü. İşte bir nedene ihtiyaçları yoktu.

Sorulması gereken gerçek soru NASIL sorusudur. Kuranda bu soru bir çok kez sorulur. Örneğin "Allah'ı nasıl inkâr edersiniz?" (Bakara 28) bunun gibi bir çok ayet var. Allahı neden inkar edersiniz demiyor, nasıl inkar edersiniz diyor.

Bunun bir tek istisnası müminlere sorulan sorudur: "Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz" Çünkü müminler, hatalarından pişman olacaklardır ve sahte bir neden bulmaya çalışmayacaklardır.
Paylaş:

21 Eylül 2014 Pazar

Zırva Tevil ve Mantık

"Zırva tevil götürmez" diye deyim vardır güzel Türkçe'mizde. Toplumun kalabalık çoğunluğu malesef ZIRVA'lara inanıyor. Hal böyle olunca hakikat daima zayıf kalacaktır.

Mesela
"11 Eylül'ü CIA yaptı. ABD kendi kendini vurdu" zırvası gibi.
"El-Kaide yada IŞİD'in arkasında Amerika var" zırvası gibi.
...

Esasen mesele şudur: İnsanlar her izahatı her açıklamayı mantık sanıyorlar. Mantık kabul edilir temel önermelere dayanmak zorundadır. Bu temel önermelerin mantıksal bir sağlaması ise yapılamaz. Mesela 2x2=4. Bu açık bir gerçekliktir ve mantıksal bir sınaması yoktur. Bilakis mantıksal işlemlerin kendisi bu gerçekliğin kabulüne dayanır. Şimdi temel mantık önermelerine bir zırva eklendiği zaman artık her türlü saçma yorum gerçek olarak kabul edilebilir.
Paylaş:

19 Eylül 2014 Cuma

Ölümün Beş Aşaması

Ölümün beş aşamada gerçekleştiği söylenir:
  1. İnkar
  2. Öfke
  3. Pazarlık
  4. Umutsuzluk
  5. Teslimiyet
Teslimiyet anında artık gidersin. 😊

Gariptir ki her kaybediş ve her çöküşte bu aşamaları izleyebilirsiniz. Önce karşındakinin bir hiç olduğunu sana bir şey yapamalacağını düşünürsün. (inkar) sonra ona karşı öfkelenirsin, aslında öfkelenmek kısmi kontrol kaybı anlamına gelir. Sonra düşmanın (ölüm yada her ne ise) pes etmediğini görürsün. Senden bazı kazanımlar elde ettiğini bazı şeyleri kaybedebileceğini düşünürsün. Artık pazarlık aşaması en azından bir miktarını sürdürübilmeyi amaçlar. Fakat sonunda hiçbir şeyi kurtaramadığını anlarsın ve umutsuzluğa kapılırsın. Umutsuzluk derin bir depresyona dönüşür. Çaresizlik hissi, yerini teslimiyete bırakır.

Allah rahmet etsin.
Paylaş:

24 Nisan 2014 Perşembe

Görgü Kuralları ve Nezaket

Görgü kuralları toplumda yazılı olmayan ve hukuki cezası bulunmayan, ancak bir toplumun karakteristik özelliğini yaşatan kurallardır. Bu kurallar, birlikte yaşamayı kolaylaştıran niteliktedirler. Bir birey toplumun görgü kurallarına uymadığında ayıplanır ve dışlanır. Nezaket ise ilişkilerde ince davranışlar sergilemektir. Bunlar iç içe geçmiş, birbirini tamamlayan kavramlardır.

Görgü ve nezaket kurallarına uymak kişiyi toplumda sevilen ve sayılan bir kişi haline getirir. Böyle bir kişi toplumda saygılı, edepli, terbiyeli olarak anılır. Bu kuralları çiğnediğinde kişiye görgüsüz, cahil, kaba saba, saygısız ve benzeri yakıştırmalar yapılır ve kınanır. Görgülü olmak, ölçülü ve kurallı davranmaktır. Görgüsüzlük de ölçüsüzlük, kuralsızlık, sınır tanımamazlık demektir.

Nezaketli olmak saygılı olmaktır. İlişkilerde pozitif davranmak, hak ve hukuka riayet etmek demektir. Nezaketsizlik ise kin, saygısızlık, çatışma ve gerginlik yaratan davranışları sergilemektir. Muhatabını küçümsemek, başkalarını yargılamak, insanları tasnif edip aşağılamak, sürekli tartışıp, muhalif bir dil kullanmak, gerilim yaratmak hep nezaketsizliğin yarattığı sonuçlardır.

Görgü ve nezaket, giyim kuşama, temizlik ve zerafete önem vermektir. Giysinin topluluk, yer ve zamana uygun olmasına özen göstermektir. Başkalarını rahatsız edici davranışlardan sakınmaktır. Oturuşuna kalkışına dikkat etmektir. Eleştiriyi yerinde ve zamanında yapmaktır. Gerektiğine özür dileyebilmektir. Gıybet ve tecessüs etmemektir. Konuşurken yalan söz konuşmamak, konuşmasında abartıya ve övgüye kaçmamaktır. Uygun olmayan el ve söz şakalarından kaçınmaktır. Genel olarak büyüklerin önünde beylik laflar etmek ukalalık olarak kabul edilir. Görgülü ve nazik olmak, olgun bir kişiliğe; yaşına ve başına uygun bir davranışa sahip olmaktır.

Nezaket güzel ahlaklı, iyi ve yumuşak huylu olmaktır. Öfkelendiğinde öfkesini yenmektir. Küçük meselelere karşı hırs yapmamaktır. Dostlukta ve sevgide küçük hesap yapmamaktır. Mütevazi ve alçakgönüllü olmaktır. Doğruluktan ayrılmamak, adalet sahibi olmaktır. Kötülüğe kötülükle değil, iyilikle karşılık vermektir. Anlayış göstermek, samimi, hoşgörülü ve güleryüzlü olmaktır. Büyüklerine karşı saygı, küçüklerine de sevgi göstermektir.

Nezaket, kendini karşındakinden daha fazla önemsediğini karşındakine hissettirmemektir. Karşındakine önem verdiğini hissettirmektir. Nezaket, karşındakini önemsemektir.

Atalarımız “acı söz adamı dininden, tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır” demişlerdir. İşte bu, hep nezaket kültürüdür.

Mevlana sevgi ve nezakete dair bir hikaye anlatır. Güneş ve rüzgar kendi aralarında yoldan geçmekte olan bir adam hakkında tartışmışlar. Rüzgar güneşe ben senden daha güçlü ve etkiliyim işte bu adamın ceketini çıkartacağım demiş. Adamın üzerine sert bir şekilde esmiş, fakat adam rüzgardan kendini korumak için ceketine daha sıkı sarılmış ve rüzgar başarılı olamamış. Bunun üzerine güneş, “gördün mü, beceremedin, işte gör ben senden daha etkiliyim” demiş. Bulutun arkasından gülümseyerek adamın üzerinde parlamış ve ortalığı ısıtıvermiş. Yaşlı adam hemen ceketini çıkarıp neşe içinde yürümeye başlamış. Güneş rüzgara demiş: “Nezaket ve dostluk, sertlik ve kabalıktan daha güçlüdür.” Hayat, sevgide, nezakette ve tebessümde güzeldir.

Mevlana şöyle der:
Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün,
Yada göründüğün gibi ol.

İşte görgü ve nezaket de budur.
Paylaş:

Blog Arşivi

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *